Paul Sminkey Japon halkının Amerikan işgali karşısındaki tepkilerinin edebiyata yansımasını incelediği makalesinde, savaş sonrasında Amerikan ekonomik yardımları ile ayakta duran Japonya için Amerikan işgalinin beklendiği kadar kötü olmadığını, açlık ve sefaletin kol gezdiği şehirlerde insanların çoğu zaman Amerikan yardımlarıyla hayatta kaldıklarını belirtiyor. Amerikan askerleri ile Japon halkı arasında iletişim kurulması gerektiğine dair inancın hâkim olduğu ilk senelerde, Japon halkının askerlere dair izleniminin çoğu zaman pozitif olduğunu öğrenmek şaşırtıcı geliyor. Zira savaşta ağır yenilgiye uğramış ve nüfusunun büyük bir çoğunluğunu olduğu kadar şehirlerini de kaybetmiş bir halkın gerek işgale gerekse Amerikan askerlerine karşı koyacak gücü kalmadığını da eklemek lazım. Savaşın bitmesinden memnun ve yaralarını saran bir halk için en temel şey yaşamını sürdürmektir ve Amerikan askerlerinin buna yardımcı oldukları sürece tepki görmemeleri olağan karşılanabilir. Nitekim işgalin sonraki yıllarında Japonlar artan kısıtlamalar, şiddet olayları ve Japon seks işçileriyle olan ilişkileri sebebiyle Amerikan askerine kuşkuyla yaklaşmaya başlamışlardır.

Sminkey incelediği edebi eserlerde, belki de işgalin ikinci yarısının bıraktığı izin etkisiyle, Amerikan askerlerinin genelde negatif olarak lanse edildiğini söylüyor. Bu hikâyelerde Amerikan askeri şiddet kullanmaktan çekinmeyen ve fırsat buldukça Japonları aşağılayan ya da Japon kadınlarına askıntılık eden bir unsurdur. Zira yaşanan kötü olaylarda suç Amerikan askerlerinden ziyade güçlü pozisyonlarda bulunan Japon elitlerinde aranır. Dil ve kültür farklılığından kaynaklanan yanlış anlaşılmalar da kötü olaylar yaşanmasına sebebiyet verir. Japon yazarlar en çok da kendi çıkarları için Amerikalı liderleri manipüle etmeyi amaçlayan ve halkı savaşa iten Japon liderleri ve imparatoru eleştirmişlerdir. Sminkey incelediği hikâyelerde Amerikalıların negatif özellikleri üzerinde durmak yerine yazarların Japon halkının hislerine tercüman olmayı amaçladıklarını belirtir. Yazarlar daha çok halkın duyduğu utanç, yetersizlik ve güvensizlik hisleri üzerinde durur ama Amerikalılara karşı açık bir başkaldırının emaresi yoktur hikâyelerinde.

Amerika’nın Japonya ve Irak işgalini karşılaştıran bir araştırmaya göre Amerikan askerlerine tepki gösterilmemiş olması Japonya işgalini farklı kılan özelliklerden biri. İnkılâplar ne kadar üstten inme olsa da, bu konuda yazılan yazıların birçoğunda devrimden Japonlara “verilmiş, bahşedilmiş” bir nimet olarak bahsediliyor. Bu konu üzerinde bu kadar durmamın sebebi  bugün bir yandan oldukça Amerikanlaşmış bir toplum izlenimi yaratan Japonya’nın bir yandan kendine has özelliklerini koruması altında yatan çelişkilere ve çatışmalara dair genel ve tarihsel bir arkaplan oluşturmak.  Zira ulaşabildiğim İngilizce yazılarda devrimin “bahşedilme” durumuna karşı Japonların açıkça tepki gösterdiğine dair pek fazla belirti bulamadım. Ama bu beni çatışmaların ya da çelişkilerin olmadığına inandırmadı.

Japonya’da işgal döneminin akademik ortamlarda daha rahatça tartışılması (kaynakların da ulaşılabilir hale gelmesiyle) ise 70’li yıllara rastlıyor. Bundan önceki yıllarda, işgali kolayca kabullendikleri için suçluluk ve utanç duyan bir neslin işgal döneminin tarihine farklı bir bakış açısıyla yaklaşamadıklarını okudum. Bu konuda 70’li yıllarda ve sonrasında yazılan kitaplarda ise Amerikan işgali sonucu Japonya’da sağlamlaştırılmak istenen modernleşme modelinin Japonya’nın sosyo-ekonomik ve kültürel yapısıyla çok da uyuşmadığı, işgal döneminde ve sonrasında birtakım çatışmalar yaşandığı, bu yüzden de ne kadar “uyumlu/başarılı” olarak nitelendirileceğinin eleştiriye açılması gerektiğine dair birtakım görüşler yer alıyor. Yaşanan çatışmaların doğasına dair pek fazla bilgi edinemedim zira bu konudaki eleştirel yazıların çoğu Japonca, ya da kitaplara benim ulaşmam mümkün değil. Ama kanımca Türkiye’de cumhuriyet dönemi inkılâplarının tesis etmeye çalıştığı modernleşmenin çarpıklığına ve tekdüzeliğine dair eleştirilerin son 20 yılda çok daha yoğun bir biçimde yapılmasını andırıyor durum.

Amerika’nın Japonya’yı işgalindeki tek amaç ülkeyi silahsızlandırmak ve demokratikleştirmek değildi kuşkusuz, ülkedeki ekonomik düzenin değişmesini ve bu yeni ekonomik düzene uyum sağlamayı kolaylaştıracak bir politik kültürün yerleşmesini istiyordu. Bu değişim-uyum sağlama sürecinin “beklenmedik-istenmeyen” sonuçlarına ise inkilaplara umutla bakan nesilden çok savaş sonrası doğan, Murakami’nin de dahil olduğu jenerasyonun katlanmak zorunda kaldığını tahmin edebiliriz.

Bir sonraki yazıda Japonya’nın hızla endüstriyelleşmek ve kapitalist sisteme entegre olmak için geliştirdiği yoğun çalışma etiğinin ve Japon toplumunu ele geçiren “Amerikan ideali”nin birey üzerindeki etkilerine bakmaya çalışacağım.

KAYNAKLAR:

Recent Works on the American Occupation of Japan

An Analysis of Japanese Attitudes During the American Occupation as Seen Through Post-War Japanese Literature